Kahvenin Tarihteki Serüveni
Kahvenin yolculuğu yüzyıllar öncesi başladı. Tam olarak bilinmemektedir. Etiyopya'dan Yemen'e yolculuğuna başlaması ile Arap adasından Avrupa'ya oradan Asya ve Asya'dan Amerika'ya kısaca dünyanın her yerinde ekonomik, politik ve sosyal hayata yön vermeye başladı. Bu etki ile kimi ülkelerin, kimi toplumların kültürüne, yaşam tarzına vs. yön verdi, değer kattı.
575 - 850 yılları arasında keşfedildiği tahmin edilmekte olsa da, kesin keşfedilme tarihi belli değildir. Efsaneye göre Etiyopya'da Khaldi adında bir keçi çobanının keçilerini otlatmaya gittiği bir gün, keçilerinin Arabica Ağacının kırmızı meyvelerini yemesi ile canlanıp, dans edercesine canlı bir şekilde zıplayıp hoplaması ile beraber Khaldi'nin bu meyveleri kendisi de denmiştir. Meyvenin etinde bulunan yüksek oramda ki kafein oranı ile kendiside canlanır ve bu meyveleri toplayıp köyün manastırının rahibine (Sufi Dervişleri oldukları da söylenir) götürür. Rahip de bu meyveleri dener, denemesi ile bütün gece uyanık kalır. Kahvenin simüle etkisi ile tüm gece ayinlerine devam ederler.
Kahve'nin keşfi ile çeşitli denemeler yapılır. İnsan bilimcilerine göre o zamanlar yeni keşfedilen her şey çeşitli denemelerden geçerdi. Örnek olarak; Su da kaynatılır, Ateş de kavrulur,
Ezilerek değişik maddeler ile karıştırılırdı. Mesela Etiyopya'nın Galla kabilesi kahve meyvesini ezip hayvan yağları veya sütü ile karıştırılan ezme tarzındaki maddeyi savaşa giden askerlere güç versin diye verilirmiş. Buna benzer enerji barları günümüzde Sidamo ve Kaffa bölgelerinde hala yapılıp, yenmektedir. (En başta yiyecek olarak tüketildiği daha sonraları içecek haline getirildiği tahmin edilmektedir.)
Kahve bunlara benzer bir sürü değişik denemelerden geçmiştir. Günümüzde hala kullanılan en eski kahve demleme tekniği cezve de Türk kahvesi bunların en eskilerindendir.
Kahvenin Etiyopya'dan geldiği konusunda tarihçiler hem fikirdir. Kahve asıl Yemen'e geldikten sonra ünlenir ve konuşulmaya başlar. Yemen'e gelmesi ise Arap köle tüccarların aracılığı ile Yemen'e getirildiği tahmin edilmektedir.
850 - 922 yıllarında yaşamış olan Persli Doktor Rhazes Bun diye adlandırdığı bir ilaçtan bahseder kaleme aldığı bir yazısında.
980 - 1037 yıllarında yaşamış filozof-doktor Avicenna'da yazılarında kahvenin enerjik, mutluluk veren etkisinden bahseder.
Birçok gezgin, filozof kahve olduğu tahmin edilen bir içkiden bahseder, orta doğuya yaptıkları seyahat notlarında. Kesin olarak kanıtlanmış değildir. O zamanlar kahve bir ilaç olarak kullanıldığı ve Sufi Dervişlerinin ibadetleri öncesi gece boyunca ibadetlerine devam edebilmeleri için içtikleri koyu, leziz, güzel kokulu bir içkiden bahseder Avrupalı araştırmacılar.
1000‘li yıllarda kahve ilk defa İbn-i Sina kahvenin yararları hakkında bir yazıyı kaleme almıştır. Daha doğrusu Bun/ Buna olarak geçmektedir. Günümüz de Etiyopya'da hala kahveye Bun ya da Buna denmektedir. Hasat edilen kahve meyveleri, bütün meyve olarak suda kaynatılıp bir içecek yapılıyordu.
1100‘lü yıllarda Yemenli Araplar Etiyopya'dan daha çok kahve fidanı getirerek ilk kahve plantasyonunu kurmuşlardır. Klasik Arap Literatüründe derviş Ali Ben Omar al Shadili'nin kahve fidanlarını Etiyopya'dan getirdiği bahsedilmektedir. Hasat ettikleri kahve meyvelerinin etlerinden şarap yapıp kahve çekirdeklerini kavurup, çekirdeklerini ezerek toz haline getirip kaynatıp içmişlerdir.
1400‘lü yıllarda kahve Yemen ve çevresinde daha çok Sufi Dervişleri tarafından ibadetleri için kullanılırken, aynı zamanda ilaç olarak hastalara verilirmiş.
1428 - 1438 yılları arası dört ayak üzerinde sabit duran baharat öğütücüleri icat edildi. Daha sonraları bu öğütücüler kahve öğütmek için kullanılmaya başlandı.
1453 yılında Suudi Arabistan Mekke'de Mekke Müftüsü kahveyi ilk kez dener ve hoşuna gider. Tüketilmesine izin vermesi ile kahve Arap Yarımadasına dağılıp, sosyal hayatta yer almaya başlar.
Araplar belli zamanlarda belli bir yerde buluşup hazırlanmış kahvenin keyfini çıkarırlardı. Özellikle ibadetten önce enerji vermesi için kullanırlardı. Tabi ki simüle etmesi çabası.
1400‘lü yılların sonuna doğru kahve Sudan ve Suriye'ye doğru sosyal hayatta yer almaya başlar.
1475‘de kesin kanıtlanmış olmasa da Suriye Şam'da ilk kahvehane açılır.
Sosyal hayat dışında kahve, İran, Mısır, Ürdün gibi ülkelerde ilaç ve ibadet için kullanılmakta olup yavaş yavaş sosyal hayata da girmeye başlar.
1511‘de Mekke'nin Valisi Khair-Beg kendisi hakkında kahvehanelerde hiciv niteliğinde şiirlerin yayıldığını duyduğunda, kahvenin de şarap gibi Kuran tarafından yasaklanmış olması gerektiğine karar verdi ve dini, kanuni ve tıbbi danışmanlarını da bunu kabul etmeye zorladı. Bu yüzden, Mekke'de kahvehaneler kanunen kapatıldı.
Yasak sadece, sürekli bir kahve içicisi olan Kahire Sultanının duyması ve fermanı iptal etmesine kadar sürdü. Fakat diğer Arap idareciler ve dini liderleri de 1500'lü yıllar boyunca kahveyi kınadılar. İstanbul'un Baş veziri Köprülü, örneğin, bir savaş sırasında isyan çıkmasından korkarak şehrin kahvehanelerini kapattı. Kahve içerken yakalanan kişiler dövüldü. İkinci kez içerken yakalanan suçlular deri çantaların içine konularak Boğaza atıldılar. Buna rağmen birçok kişi kahveyi gizlice içmeyi sürdürdü sonunda yasak kalktı.
1554'de kahvenin Türkiye'ye ilk kez, Hükm ve Şems isimli iki Suriyeli tarafından getirildiği rivayet edilir.
Diğer bazı kaynaklarda ise Kanunî Sultan Süleyman zamanında (1520–1566) Habeşistan Valisi Özdemir Paşa tarafından getirildiği kaydedilir.
1554‘de İstanbul'un ilk kahvehanesi Kiva Han Tahtakale de açılır(kimilerine göre Dünya'nın ve 1475'de). Kahve o zaman ki ismi ile kahwa (قهوة) olarak Osmanlı topraklarına girer. Moka olarak da bilinirdi, bunun nedeni ise Kahve Ticareti Yemen'in Moka Liman şehrinden yapıldığı için.
Kısa zaman içerisinde kahvehane sayısı hızla arttı, kahve içmek ve yarenlik etmek amacıyla buralarda toplanan muhtelif zümrelerden ve değişik kültür seviyelerinden insanlar, çok hızlı gelişen bir kültürel birikim ortamı, sosyalleşme mekânı, siyasî iktidar karşısında seslerini duyurabildikleri bir kamusal alan meydana getirdiler.
"Mektep-i İrfan" yani "Aydınlar Okulu" olarak anılırdı kahvehaneler. Kanuni Sultan Süleyman'ın hükümdarlığının son dönemlerinde İstanbul'da 50 kahvehane bulunduğu belirtilirken, bu sayı, XVI. yüzyılın sonunda altı yüze ulaştı. XIX. yüzyılın başlarında ise 2.500'lere kadar çıktı. Hem sayı olarak, hem de itibar olarak kahvehanelerin önemi arttı. 18. yüzyılda yeniçeriler toplum hayatının her alanına müdahale etmekteydi. Zorba olarak bilinen bazı yeniçeri üyeleri çeteler kurdular. Bağlı bulundukları ortalardan üyeler toplayan zorbalar, kahvehaneler satın alarak çetelerinin "mafya mekânı" olarak kullandılar. İşlerini buradan yönettiler. Bu zorbalardan bazıları lüks kahvehaneler kurmakla nam salmıştı. Bu zenginliğin kaynağı kanun dışı topladıkları paralardı. Dönemin kahvehane sahibi ünlü zorbalarından: Kahvecioğlu Burunsuz Mustafa Kuledibi Kahvehanesi'ne, Darıcalı İbrahim Çavuş Hendek Kahvehanesi'ne, Galatalı Hüseyin Ağa Çardak İskelesi Kahvehanesi'ne, Tiflisli Ali Toygar Tepesi Kahvehanesi'ne sahipti.
Kahvehane zaman içerisinde mevcut kültürel ve toplumsal hayatın içerisine dâhil olmayı başardı. Kültürün üretildiği ve tüketildiği bir mekân haline geldi. Birçok değişikliklere uğrayarak hayatiyetini devam ettirdi. Her ne kadar sadece erkek sosyalliğini barındırsa da Osmanlı şehrindeki kamusal yaşamın önemli bir kısmını oluşturdu. İlk başlarda marjinal bir yenilik olarak görülen kahvehane, çok geçmeden normalleşti ve toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayan merkezî bir konuma geldi. İstanbul'a gelen Avrupalı gezginler kahvehaneler hakkında bir çok makaleler kaleme almıştır. Kahve'nin ünü avrupaya yayılır. Avrupalı tüccarlar kahvenin tadına bakmak için İstanbul'a gelir. Özelliklede Venedikli tüccarlar. Kahvehanelerde ikram edilen kahvenin lezzeti damaklarında kalır. Bu içeceğin Hıristiyan âleminde Müslüman içeceği olarak bilindiğinden Papa Clement VIII kahveyi yasaklar. Kahve Osmanlılarda da birçok kez yasaklanmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman ve IV. Murat zamanı bir kaç kere yasaklanmasına rağmen Türk kültürünün vazgeçilmesi haline gelir. Osmanlılar bu kahvenin gücünün de farkına varır. Sefere gidildiğinde erzakların en başında yer alırdı. Osmanlılar Cenk meydanına çıkmadan kahve içip güçlerine güç katarlardı.
Osmanlı Türkleri 1536 işgal ettikleri Yemen'de kahve çekirdeği Türk imparatorluğu için önemli bir ihracat malı oldu. Türkler hasetle Yemen'deki ağaçların yetiştirilmesinde monopolü kurdular. Üreyebilen çekirdeklerin öncelikle kaynamış suda demlenmeden veya filizlenmesini engellemek için kısmen kavrulmadan ülkenin dışına çıkarılmasına izin vermediler.
1570‘li yıllarda kahve ilk defa Avrupa'ya Venedik Limanına sınırlı oranda ve Türklerin kontrolü altında ticareti yapılır.
1573 yıllarında alman bir fizikçi ve botanist Leonhard Rauwolff Osmanlı topraklarında geçirdiği zaman sürecinde kahve hazırlanışı ve demlemesini hakkında ilk tanımlamayı kaleme aldı.
1580 Osmanlı Hükümdarı 3. Murad kahvehaneleri yasakladı.
1582 Kahve evlerinin ve kahve tüketiminin verileri, Venedik Cumhuriyeti'nin Osmanlı İmparatorluğu büyükelçisi olarak hizmet eden Venedik Yüksek Hakimi G. Francesco Morosini tarafından kayıt altına alındı. Sonradan, İstanbul'da bir sulh hâkimi olarak, Venedik Senatosu'na, Türklerin bu "siyah sudan ne kadar çok keyif aldıklarını anlattı ve konudan "Cavee adındaki çekirdeğin demlenmesi" olarak bahsetti.
1596 Botanikçi l'Ecluse'a, Belli adlı bir kişi tarafından, Mısırlıların "cave" adını verdikleri bir içeceği hazırlamak için kullandıkları tohumlar gönderildi.
1598 Paludanus tarafından yazılan Linschoten's Travels adlı kitaptaki bir not, kahveyle ilgili İngilizce ilk kaynak olarak kabul edildi. Kitap, Flemenkçe'den tercüme ettirildikten sonra Londra'da basıldı.
1599 Ortadoğu ülkelerine kahve tüketimi hakkında bilgileri getiren ilk İngiliz, Halep'ten Venedik'e yelken açan Sör Anthony Sherley olmuştu.
17. Yüzyıl kahve için bir dönüm noktası olur. Kahve Osmanlıların kontrolü altından çıkar. Bu olay üç farklı olay ile olur;
• Baba Budan adında Müslüman bir hacı 7 tane kahve çekirdeğini midesine bağlayarak Osmanlı sınırlarının dışına çıkardı.
• Hollandalı tüccarlar bir kahve fidanını Yemen dışına çıkarmayı başardı.
• Osmanlı ordusu II. Viyana Kuşatmasından çekilirken çuvallar dolusu kahveyi arkalarında bıraktılar.
1600‘lü yıllarda bu güvenlik önlemleri, kaçınılmaz olarak atlatıldı. Baba Budan adında Müslüman bir hacı 7 tane kahve çekirdeğini midesine bağlayarak dışarı çıkardı ve güney Hindistan'da Mysore dağlarında başarıyla yetiştirdi. Ve hala bu tohumlardan gelen kahve yetiştiriciliği bu bölgede yapılmaktadır.
1600 Havanlar ve tokmaklar, kahvenin öğütülmesinde kullanılmaya başlandı. Bu aletler demir, pirinç, bronz veya tahtadan yapılıyordu. Kahve, ateşin üzerinde durmasını sağlayan ayakları olan sacların üzerinde kavruluyordu. Kurşun ve kalay alaşımından yapılan cezveler de kullanılmaya başlandı.
1600 - 1605 yılları arasında (kesin olarak bilinmiyor) Katolik Kilisesi Papası VIII. Clement Müslümanların içeceği olarak bilinen kahveyi vaftiz edip Hıristiyan aleminin kahve içmesi için yolunu açmış oldu.
1607 Hollandalı Pieter Van Dan Broeck Yemen'den kaçırdığı kahve fidanı soğuk havadan dolayı solar gider.
1615 Venedik'e Yemen'in Mocca limanından ulaşan bir sevkiyat sonucunda Avrupa'da bu içeceğin popülaritesi artmış ve kahve Arabistan şarabı olarak adlandırılmaya başlamıştır. Venedikliler kahveyi kavurup demlemiş, ayrıca birçok tıbbi amaçla da kullanmışlardır.
1616‘da, dünyanın deniz yolu ticaretine hakim Hollandalı Yemen'den bir kahve fidanı kaçırır ama çok hassas bir bitki olduğundan başarısızlık ile sonuçlanır.
1637‘de Yunan asıllı Nathaniel Conopios Oxford Üniversitesinde Yunanistan'dan getirdiği kahveyi demleyerek İngiltere'de ilk defa kahve demlemiş olur. Bu şekilde İngiltere kahve ile tanışmış olur.
1641 yılında İbrahim Peçevi ‘Tarih-i Peçevi' adlı kitabında Osmanlıların 1520–1640 yılları arasında ki tarihine ışık tutarken ilk defa kahveden bahsetmiştir.
1645 yılında Venedik'te ilk Cafe açılır.
1650‘de Oxoford Üniversitesinin yakınlarında İngiltere'nin ilk cafesi açılır. Öğrenciler bir kaç yıl sonra Oxford Coffee Club'ı kurarlar. Bu club daha sonraları Royal Society Club olarak adını değiştirir. The Grand Cafe olarak bilinen bu cafe günümüzde Cocktail Bar olarak açıktır.
1651 İlk silindir şeklinde el kahve değirmeni icat edildi. Bunu takiben cezve/ ibrik günümüzde ki halini aldı.
1652‘de Londra'da ilk Cafe açılır. İngiltere'de zamanın Osmanlı Kahvehane konsepti baz alınır. Bu yüzden Penny Universities olarak bilinir Cafeler.
1668 New York'da biranın yerini kahve alır. Aynı yıllarda Edward Lloyd'da bir cafe açar ve ilk sigortacılığı burada yapmaya başlar. Gastronomide bir ilk de burada yaşanır ve Bahşiş olarak bildiğimiz Tips (T.I.P.S.) To Insure Prompt Service.
1669 Osmanlı Elçisi Süleyman Ağa Kahveyi Parise tanıtır. Kısa zaman içinde herkez müptelası olur ve bütün şehir bu aromatik içecek hakkında konuşmaya başlar.
1672‘de Ermeni asıllı Pascal Paris sokaklarında ilk kahveyi satmaya başlar.
1675‘de Kral II.Charles cafelerde insanların birbirleri ile siyaset konuşup kendisine karşı ayaklanma çıkaracağından korktuğundan cafeleri yasaklar ve yasak 11 gün sürer.
1683‘de Osmanlı Ordusunun II. Viyana Kuşatması sırasında Georg Franz Kolschitzky'un Avusturyalılara casusluk yapar ve bu şekilde kuşatma düşer. Bunun üzerine Osmanlı Ordularının arkasında bıraktığı çuvallar dolusu (Avusturyalıların Deve Yemi sandığı) kahve çekirdeklerini isteği üzerine Kral tarafından kendisine ödül olarak verilir ve Viyana'nın ilk Cafesini açar.
1686‘da Paris'in ilk cafesi Café Procope, Floransa'dan gelen Sicilyalı Francesco Procopio de Coltelli tarafından açıldı.
1687 de ilk ev kullanımı için el değirmeni icad edildi. Bu zamana kadar kahve dövülerek toz haline getirilirdi.
1696 yılında Hollandalılar ilk canlı kahve fidanını ellerine geçirirler ve Batavia (bugünkü Jakarta) götürüp ekerler.
1699 Hollandalılar Java'daki Batavia'ya ve Amerika'daki Hollanda kolonisi olan Surinam'a kahve bitkileri getirerek geniş çapta kahve yetiştiriciliğine başladılar. Bu bitkiler Mocha isimli Arap Limanından gizlice çıkarılmıştı. Bu zamana kadar Venediklilerin kahveyi yalnızca Arabistan'dan alabilmeleri sebebiyle, kahve ticaretini yönetenler Araplardı. Hollandalılar tarafından ele geçirilen bitkiler ilk olarak Amsterdam'da, daha sonraları ise Doğu Hindistan kolonileri olan Java ve Sumatra'da yetiştirilmeye başlandı. Bu koloniler Amsterdam'a kahve sağlayarak, bu kenti Avrupa'nın kahve ticareti merkezi haline getirdi.
1706‘da Batavia'da Hollandalıların kahve plantasyonundan Hollanda'ya ilk kahve tahta kutular içinde ulaşır.
1714 yılında kahve hakkında ilk ciddi kitap Jean de la Roque tarafından, Hollandalıların Amsterdam Belediye Başkanının Fransız Kral XIV. Louis'e hediye olarak verdiği Arabica Fidanının Avrupa topraklarında kahve ekilip, yetiştirilen ilk seralardan biri olan Jardin des Plantes Paris ziyaretinden sonra yazıldı. Fransızlar kahve ticaretinde yerlerini almak için Yemen'den bir kaç deneme sonrası kaçırdıkları fidanları Madagaskar'ın açıklarında bulunan Reunion adasına ekmeleri başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra bu verilen hediye minnettar kalmışlardır. Ellerine geçen bu şansı iyi kullanıp özel bir saksı yaptırılır ve bunun içinde muhafaza edilir. Kral Louis XIV'nin dileği bu fidanın diğer Fransız kolonilerinde ekilecek plantasyonların babası olmasıydı.
1710 Fransızlar ilk defa filtre tarzında kahve poşetlerine koyup kahve demleme tekniği geliştirirler.
1715 yılında Londra 2000'i aşkın cafeye ulaşır.
1720 İtalya'nın ilk cafesi Cafe Florian, Piazza San Marco Venedik'te açılır. Casanova da bu Cafenin daimi müşteri olduğu bilinir ve özel bir Kahve içeceğinin olduğunu, bu kahve içeceğinin de gizli bir tarifi olduğu hakkında efsaneler vardır. Günümüzde aynı yerde aynı işlev ile açıktır.
1721‘de Berlin'de ilk cafe açıldı.
1723 Gabriel Mathieu de Clieu 1714 yılında Kral XIV'e verilen bu değerli kahve fidanını Martinique adasına götürmek için gemiye biner. Zorlu bu yolculuk sırasında yaşadıkları fırtına, korsan saldırılarına ve sınırlı içme suyuna rağmen kendi içme suyunu paylaşarak adaya ulaşır. Fidan adanın emniyetinden sorumlu subayının bahçesine dikilir ve silahlı nöbetçiler tarafından koruma altına alınır. Martinique adası ve Hollanda Guyana'sından kahve plantasyonu Güney Amerika, Merkez Amerika, Hindistan, Endonezya, Vietnam, Afrika ya dağılır. Bu plantasyonların hasadı, bakımı vesaire gibi işleri yönetmek için sömürgelerden daha çok köle bu plantasyonlardaki işleri yapmak üzere getirilir. Fransa bu yıllarda Avrupa'nın en büyük kahve tüccarı haline gelir. İspanyollar Porto Riko, Küba, Kolombiya ve Venezuela ya getirip burada büyük plantasyonlar kurarlar. Portekizliler ise günümüzün en büyük üreticisi olan Brezilya'ya getirir.
1726 yılında Fransızlar ilk hasatlarını yaparlar. İlk hasattan 50 yıl sonra Martinique adasında kahve ağacı sayısı ortalama olarak 19 milyon kahve ağacına ulaşır.
1727‘de Portekiz Kralı/ İmparatoru João V. yakışıklı Coronel Francisco de Melo Palheta'yı Fransız Guyana'ya bir kahve fidanı alması için yollar. Fransız Guyana Belediye Başkanı bunu ret eder. Bunun üzerine Coronel Francisco de Melo Palheta Belediye başkanın karısını baştan çıkarır. Belediye başkanın karısı Francisco'ya aşık olunca bir buket çiçek arasına kahve fidanını saklayıp ona hediye eder ve bu şekilde günümüzün en büyük kahve üreticisi ilk kahve fidanına sahip olur.
1730‘da Sir Nicholas Laws Jamaika belediye başkanı iken yakaladığı korsanlardan ilk kahve fidanına ulaşır ve Jamaika'da kahve ekilmiş olur. Blue Mountain günümüzün en saygın kahvelerinden biri olması Sir Nicholas Laws sayesinde olmuştur.
1732 - 1734 yılları arasında kahve tutkunu olan Alman Johann Sebastian Bach ‘Coffee Cantata' adlı eserini besteledi. Tek perdelik operet Kaffee Kantate, Johan Sebastian Bach tarafından bestelendi. O zamanlar kısırlığa yol açabileceğine inanıldığı gerekçesiyle kadınların kahve içmesini engellemeye çalışma hareketi baş gösterdi. Mizahi eser Bach'ın sık sık çalışmalar yaptığı ve sahne aldığı Almanya'daki Zimmerman Kahve evinde Bach'ın cemiyeti (Bach's Collegium) tarafından sergilenecek bir performans için bestelendi. Bach'ın kızlarından biriyle olan konuşmasından ilham alarak bu besteyi yaptığı söylenir. Hikâye, baba Schlendrian'ın şu sözleriyle başlar: "Seni hınzır çocuk, seni laftan anlamaz kız! Sana dediğimi ne zaman yaptırabileceğim? Bırak artık kahveyi!"
1734 - San Domingo bölgesinde (şimdiki adıyla Haiti) kahve tarımı başladı.
1743 yılında Amerika'nın ilk Cafe Boston'da açılır. Green Dragon Coffee House. İngilizlerin sömürgesi olan Boston'da ilk ayaklanma ile İngilizlerin milli içeceği olan çay içmeme protestosu ile herkes kahveye yönelir.
1750 Roma'da Cafe Greco şehrin ilk cafesi olma özelliği ile kapılarını açar.
1757‘de The British East India Trading Company Kahve ticaretinde pes eder ve kahve ticareti Hollandalıların ve Fransızların eline kalır. İngiltere'nin içeceği bundan sonra çay olur. 5 o'clock Tea Time olarak literatürlere geçer.
1773 Boston Tea Party literatürlerde yerini alır. Amerika‘daki kolonistlerin Büyük Britanya‘dan gelen yüksek vergili çayı ve Büyük Britanya'yı protesto etmek için 16 Aralık 1773 yılında Boston The Green Dragon Coffee House'da yaptıkları plan ile Boston Limanı‘nda İngiliz gemilerindeki tonlarca çayı kızılderili kılığına girerekdenize dökme eylemidir. Bu eylem Amerikan Bağımsızlık Savaşını çıkartan kıvılcımlardan birisi olacaktır. Amerika seçimini Kahveden yana yapar.
1777 Prusya'nın Büyük Frederick'i yerel ürünlerle çok fazla rekabet ettiği ve ülkenin servetinin tükendiği gerekçesiyle yeşil kahve ithalatını durdurma girişiminde bulundu. Kısa zaman sonra bir halk protestosu kararından vazgeçmesine neden oldu. Büyük Frederick'in şu sözleri tarihe geçti: "Benim halkım tarafından tüketilen kahve miktarındaki artışı ve bunun için yurt dışına giden paranın miktarını görmek berbat." Frederick'in sözleri şöyle devam etti: "Herkes kahve tüketiyor. Bunun engellenmesi gerek. Majesteleri de onun her iki atası ve çalışanları da bira ile yaşadı; birçok savaş birayla beslenen askerler tarafından kazanıldı ve Kral kahve içen askerlerin başka bir savaş halinde zorluklara göğüs gerebileceğine inanmıyor."
1790 yılında Merchants Coffee House on Wall Street New York City'de Amerikan Kolonilerinin Sömürgecilere birleşme planları ve dolaylı olarak Amerika Birleşik Devleti'nin temelleri atılmıştır.
1792‘de Wall Street Merchants Coffee House'un karşısında kuruldu. 2 yıl sonra da The Tontine Coffee House 2. katına taşınmıştır. Kahve artık günlük hayatımızın vazgeçilmezi haline gelmiştir. Sömürgeci ülkeler sanki bir yarışma içerisindeymiş gibi üretimlerini artırmaya çalışırlar. Kahve üretimi artığı gibi köle sayısı da artıyordu bunlar ile beraber kahve tüketimi de artıyordu. Her ülke kendine göre kendi kahve kültürünü oluşturmaya başladı. Bununlar beraber kahve nasıl demlenir, nasıl servis edilir en iyi aroma nasıl alınır gibi araştırmalar ve denemeler başlar.
1818 de Persli demirci Laurens ilk kahve perculator'u icat eder.
1817 Rio de Jenerio'dan getirilen kahve fidanı ile Hawaii'de kahve yetiştiren ülkeler arasında girer.
1822 de Fransız Louis Bernard Rabaut buhar basıncı ile kahve demleme yöntemini bulur. Bu teknik aynı zamanda günümüzde kullandığımız espresso makinelerinin babası olarak kabul edilir. Günümüzde kullandığımız espresso makinelerinin temeli bu makinanın çalışma sistemini baz alınarak yapılmış ve geliştirilmiştir. Espresso ne kadar İtalyan olarak bilinse de temeli bir Fransız tarafından atılmıştır ve İtalyanlar tarafından geliştirilmiştir.
1830 Dünya'nın kahve üretimi yıllık 2.5 milyon çuvala ulaştı. Brezilya'nın yıllık 600,000 çuvallık üretimi onu kahve üreticileri arasında 1. sıraya yerleştirmişti. 600,000 çuvala yakın bir yıllık üretimle Küba, Brezilya'nın hemen arkasındaydı. 3. ve 4. ise yaklaşık 375,000 çuvallık üretimleri ile Haiti ve Java'ydı.
1841 Elizabeth Dakin günümüzün French Pres olarak bilinen kahve demleme potunun temelini atmıştır. O zamanlar kullanılan metal potların zamanla kahveye tat vermesinden dolayı gümüş ve altın kullanarak bunu engellemiştir. Aynı zamanda potun içinde suyun ve kahvenin uzun zaman temasta kalıp acılaşmasını engellemek için süzgeç kullanarak kahvenin potun dibine iterek su ile temasını kısıtlı hale getirmiştir.
1863 Prag'da Kafe Slavia açıldı ve bugün, hala bir tarihi yapı ve popüler bir restoran olarak hizmet vermektedir. Milli Tiyatro'nun karşısında konumlanan Kafe Slavia, şehrin oyuncuları tarafından sıklıkla ziyaret edilmektedir.
1864 e kadar kahve saç tepsiler üzerinde yada tavaya benzer aletler üzerinde kavruluyordu. Ateş üzerinde kavrulan kahve, ateş üzerinden alınarak soğutuluyordu. Jabez Burns şirketi Amerika Patenti ile ilk Kahve Kavurma (Roaster) makinelerini icat etti. Günümüzde kullanılan makinelerin Babası olarak bilinir.
1865‘de James H. Nason Amerika'da ilk perculator'ün patentini aldı.
1869 Hindistan da başlayıp Endonezya'ya yayılan kahve yaprağı pası hastalığı ile lahve plantasyonlarını gelecek 10 yıl içinde imha etti.
1871‘de John Arbuckle kavrulup, çekilmiş kahveyi paketleyip satan ilk kahve şirketini kurdu.
1882 Dünya kahve borsası The Coffee, Sugar and Cocoa Exchange (CSCE) kuruldu.
1884 Angelo Moriondo İtalya'nın Turin şehrinde 16 Mayıs 1884'de düzenlenen Expo'da La Stampa adı altında, kendi icadı olan ilk espresso makinesini görücüye çıkarır. Ve bronz madalya ve 6 yıllık patenti ile ödüllendirilir.
1886‘da Maxwell House kahve melanjını piyasaya sürdü.
1894 Budapeşte'nin ilk kahve evi, Cafe New York açıldı – yeni yüzyıla geçerken Budapeşte'de 500'den fazla kahve evi olacaktı. 2. Dünya Savaşı sırasında yıkılmış olsa da Cafe New York, eski ihtişamına yeniden sahip olabilmesi için müthiş gayretlerin sonucunda 2006 yılında, tavandaki freskler, top lambalar ve bir galeri de dahil edilecek şekilde yeniden dekore edildi.
1900 yılında Hills Brothers ilk vakumlu paketlerde defa kahveyi piyasaya sürer.
1900 Japon Amerikan Kimyacı Satori Kato hazır kahveyi icat eder.
1901 Luigi Bezzera İtalyan bir mühendis idi ve Angelo Moriondo'nun yukarıda gördüğünüz makinesini baz alarak bir çok kahveyi arka arka ya bekletmeden hazırlayabilecek sıcak su ve buhar ile çalışabilecek bir makineyi icat etti ve 1903 yılında Tipo Gigante olarak patentini aldı.
1903'de Alman kahve ithalatçısı Ludwig Roseluis ve asistanı Karl Wimmer kahveyi kafeinden arındırma yöntemini buldu.